Page 15 - camia

This is a SEO version of camia. Click here to view full version

« Previous Page Table of Contents Next Page »

camia | 23 Mayıs 2014 Aile 15 |

Evet, başlığı yanlış okumadınız. Bu sayı-mızdaki konumuz gerçekten de bu. “Böyle bir konunun camia’da ne işi var?” diyerek başlarını bir sağa ve bir sola sallayan camia okurlarımızı görür gibiyim. “Aile” bölümün-deki yazılar şimdiye kadar psikolojik ve pe-dagojik açıdan ele alınıyordu. Maalesef bu yazımıza biraz eleştiri kattık ve bu sebep-ten böyle bir başlığı uygun gördük. “Peki bu başlığın anlamı nedir?” diye soranlara da hatırlatalım: Almanca, Fransızca, İngiliz-ce ve Türkçede (ve belki daha birçok dilde) aynı manaya gelen ama ufak tefek farklı-lıklarla ifade edilen şöyle bir deyim vardır: (Almancası) “Sich wie ein Elefant im Porzel-lanladen benehmen.”, (Fransızcası) “Se con-duire comme un éléphant dans un magasin de porcelaine.” (İngilizcesi) “Like a bull in a china shop.” Bu deyimin Türkçedeki karşı-lığı da “Züccaciye dükkânına giren fil gibi” şeklindedir.

Fillerin cüsselerinin büyüklüğü hepimi-zin malumudur. Porselenler ise hassas bir yapıya sahiptirler ve çabuk kırılırlar. Bir fili porselen dükkânına sokmanın akıl kârı ol-madığı muhakkak. Bu, bütün porselenlerin kırılması demektir. Bir fil, cüssesine göre dar bir ortamda, porselenlerin kırılmaması için ne kadar dikkatli davranabilir ki? İşte maalesef birçok insanın hayatında böyle “filler” mevcut. Hakaret olarak an-laşılmasın lütfen. Sonuçta bu bir deyim. Porselen dükkânındaki fillere benzetilen bu insanlar sözlerinin nereye varacağını bil-meden, düşünmeden, saygısızca konuşur ve hareket ederler. Karşı taraf acaba incinir mi, üzülür mü veya mahcup olur mu diye dü-şünmezler. “Damdan düşer gibi” derler ya, işte aynen öyle hareket ederler. Muhatapları ile samimi olsun veya olmasınlar, bulunduk-ları ortam uygun olsun veya uygun olmasın bu onlar için hiç fark etmez. Maalesef bil-

diklerini ve istediklerini her yerde söylerler. Bu hareketi bazen bilerek veya farkında dahi olmadan yaparlar. Muhakkak aralarında iyi niyetli olanlar da vardır. Konumuz, toplum içerisinde patavatsızca konuşup uygun ol-mayan hareketlerde bulunmak, karşı tarafı üzmek veya muhatabının sinirlenmesine ve hatta depresyona girmesine sebep olan bu tavırlardır. Depresyon, zira nadir de olsa böyle durumlarda karşı tarafın patavatsız sözlerinden dolayı insanlar kendilerini ye-tersiz hissetmekte ve komplekse girmekte-dirler.

Konuyu biraz daha somutlaştırmak adı-na bir örnek verelim. Kadınların kendi ara-larında çok dile getirdikleri bir konu vadır: Kilo almak veya vermek. Bu aslında gayet doğaldır. Doğal olmayan ayda yılda bir gö-rülen insanların ulu orta “Sen kilo almışsın!” demeleri. Bu çok basit bir örnek olmuş ola-bilir lakin bir gerçeklik payı var. Muhatabın kilo aldığını söylerken ortamın uygun olup olmadığına ve o kişiyle bu tür konuları ko-nuşacak kadar samimi olunup olunmadı-ğına dikkat etmek gerekir. Samimi olunsa dahi karşı tarafın üzüleceğini veya alınaca-ğını hesaba katmak gerekir; zira bu, bayan-lar açısından hassas bir konu. Ayrıca o kişi için muhatabı kilo alsın veya almasın bunu ifade etmenin ne getirisi olabilir ki? Varsa-yımlarla devam edelim yazımıza; belki karşı taraf kilo vermek için çabalıyordur, belki bir hastalığı vardır, belki kilolarıyla mutlu ve sağlıklıdır... Bu “belki”leri elbette çoğaltabi-liriz. Dürüstlük adı altında bazı insanlar pa-tavatsızlık hastalığına kapılırlar. Söylemek istediklerini söylemezler ise içlerinde kalır bu da onların içsel olarak bunalmalarına ne-den olur. “İçim içime sığmadı. Doğruyu sor-mazsammerakımdan çatlarım.” gibi ifadeler ile bunun belirtisidir. Bu söylediğimize de bir örnek verelim; yeni boşanmış, eşinden

ayrılma aşamasında olan veya eşiyle, çocu-ğuyla, kayınvalidesiyle vs. sorun yaşayanlara ulu orta yerde ailevi ve özel durumları hak-kında soru sorarlar. Üstelik soru sormakla kalmayıp teselli edeceğim diye karşı tarafın tamamen üzülmesine neden olurlar. Dedi-ğim gibi, çok somut bir örnekten yola çıka-rak hayatımızdaki patavatsızları ve patavat-sızlığı anlatmaya çalıştım. İnsanın ağzından çok basit bir şekilde çıkan iki söz, muhatap için çok ağır anlamlar ifade edebilir. Bu du-rum, kişiden kişiye değişir. Ayrıca insanların hassas noktaları farklılık gösterir. Çok sev-diğiniz bir arkadaşınıza nazınız geçer ve bu tür ifadelerde bulunabilirsiniz. Ama hassas ve kırılgan olan bir arkadaşınıza veya ayda yılda bir kez görmüş olduğunuz bir tanıdı-ğınıza böyle davranmak ne insani ne de İs-lami açıdan uygun değildir. Maalesef artık davranışlarına dikkat etmeyen insanların bir hayli çoğaldığı kanaatindeyim. Eskiden bu kadar çok var mıydı, bilemem; ama şu an gerçekten böyle davranan insanlar fazlasıyla mevcut. Yaşlı amca ve teyzelerimizin; “Eski-den büyüğe karşı saygı vardı. Öyle anne ve babanın karşısında sesini yükselterek konu-şamazdın.” dediklerine hepimiz şahit olmu-şuzdur. Bunun saygıyla alakasının olduğuna inanıyorum. Saygı, insanın kullanıdığı keli-meleri bir süzgeçten geçirip filtrelemesini sağlar. Dolayısıyla saygılı insanlar neyi nere-de, ne zaman ve kiminle, nasıl konuşacakla-rını da bilirler.

Patavatsızlık potansiyel olarak herkeste mevcut. Ama dışarıya yansımayan, sadece düşüncelerde kalan ve kelimelere dökül-meyen patavatsızlık insani ilişkilerde sorun teşkil etmez. Patavatsız insanlar patavatsız olmakla kalmayıp tecessüs ettikleri için de büyük sorun yaşarlar. Bunu fark ediyorlar mıdır etmiyorlar mıdır bilemem; lakin te-cessüs etmek günahtır. Tecessüs, başkaları-

nın kusurlarını görme, araştırma ve onları etrafa yaymaya denir. Bu tür davranışlarda bulunanlar maalesef toplumsal sorumluluk-larını unutmuşlardır. Örneğin beraber yaşa-ma mecburiyeti olan insanların yaşadıkları toplumun huzuru ve ahlaki kurallarının korunması açısından insanların arasını bo-zacak ve onları birbirlerine düşürecek dav-ranışlardan uzak durmaları gerekir. Nitekim İslam dini bize dünya ve ahiret hayatında huzura kavuşmamız için gönderilmiştir. Allah Teâla Hucurât suresinde (49:12) apa-çık ve net olarak “Birbirinizin gizli hâllerini araştırmayın!” diye buyuruyor. Bu emir in-sanların sırlarını, kusurlarını, gizli yönlerini, hâl ve hareketlerini araştırmayın demektir. Bu hareket ister suizandan dolayı yapılsın, isterse sadece kendi merakını gidermek için yapılsın hiç fark etmez. Her iki durum da İs-lam’da yasaklanmıştır. Kimin ne kusuru var, kimin ne ayıbı var, kimin zayıf noktası nedir diye öğrenmeye çalışmak, insanların evle-rinin içini merak etmek, başkalarının aile veya şahsi davranışlarını araştırmak vs. bir Müslüman’a hiçbir şekilde yakışmaz. Zira “Gerçek Müslüman, elinden, dilinden Müs-lümanların emniyet ve esenlikte olup (zarar görmedikleri) kimsedir.” (Buhârî, İman, 4). Allah Teâla insanı yeryüzündeki bütün can-lılardan üstün yaratmıştır; insanın kendisini değerli kıldığı gibi izzetini, şerefini ve haysi-yetini de değerli kılmıştır. Bu sebepten insa-nın tahkir edilmesini, ayıplanmasını, kusur-larının ve özel durumlarının duyurulmasını ve sağa sola taşınmasını yasaklamıştır. Son olarak şunu söyleyelim: İslamiyet patavatsızlığı ve saygısızlığı yasaklamıştır. Tüm bunları göz önünde bulundurarak şu soruyu kendimize sormakta fayda var: “Ben bir fil mi olmak istiyorum, yoksa bir porse-len mi?” Rabbim kimseyi porselen dükkâ-nındaki fil durumuna düşürmesin.

Rahime Söylemez

Page 15 - camia

This is a SEO version of camia. Click here to view full version

« Previous Page Table of Contents Next Page »