This is a SEO version of camia. Click here to view full version
« Previous Page Table of Contents Next Page »OkuyucuMektupları
Yazı İşleri, gelen mektupları kısaltma ve değiştirme hakkına sahiptir. Okuyucu mektupları, dergi redaksi-yonunun görüşlerini yansıtmamak-tadır.
Bize görüşlerinizi bildirmek için:
Adres Merheimer Strasse 229, D-50733 Köln Telefon +49 221 942 240 – 46 / 47 Fax +49 221 942 240 21 e-posta okuyucu@perspektif.eu
PERSPEKT İ F • SAY I 232 • HAZ İ RAN 2014 6
Gündem
PERSPEKT İ F • SAY I 231 • MAY I S 2014 14
Avusturya’da inanca dayalı ilk okul kitap-larına dair meselenin hukuki boyutu, İslam’ın Avusturya’da 1912 yılından beri tanınıyor ol-masına karşın imparatorluk zamanından beri devlet okullarında din dersi verme hakkının gerçekleşmemiş olmasına dayanıyor. İslam Yasası ile gerçekleştirilen yasal düzenlemenin oturması on yıllar sürse de, ancak 60’lı yıllar-daki göç dalgası ile sağlam bir zemine oturan yasa çerçevesinde bugün, İslam ders kitapları Eğitim Bakanlığının Ders Kitabı Programına dâhil edilebilmiştir. Aslında bugünkü ders kitaplarının öncüleri eskiden mevcuttu. Fakat bu kitaplar, geçtiği-miz yıllarda gerçekleşen yeni müfredat belirle-me çalışmaları çerçevesinde, en yeni didaktik gereklilikleri haiz olabilmeleri adına yenileriy-le değiştirilmektedir. Bugün bilişsel psikoloji, çocuklardaki ahlaki karar yetisinin gelişimi ve medya pedagojisi hakkında daha çok şey biliyo-ruz. Örneğin dijital alışkanlıklar veya rap mü-ziğin dinî tebliğde sahip olduğu fonksiyon gibi detaylarda da bunu görebiliriz; din eğitiminde her iki unsur da hem kabul hem de takdir görü-yor. Bunlara bir de sesli dosya verileri eklenmiş durumda. Müfredata uygun olarak özenle oluş-turulan öğretmen kılavuz kitapları da didaktik iletişim araçları olarak hazırlanmakta. Bütün ders kitapları gibi din dersi kitapları da Eğitim Bakanlığınca yürütülen bir onay sü-recine tabi tutuluyor; bu durum beşinci cildi hazırlanan “İslam Ders Saati” (Islamstunde) için de geçerli. Avusturya İslam Cemaatinin
Avusturya’da İslamDers Saati
Avusturya’daki devlet okullarında İslam Dersi müfredat kitabı olan “İslam Ders Saati” (Islamstunde) isimli büyük okul kitabı projesi, ülkenin Din Pedagojisi tari-hinde de önemli bir nokta teşkil ediyor. Aynı zamanda İslam’ın ülkedeki kökle-rinin tasdiki olan kitaplarda Müslümanların özel azınlık durumları da dikkate alınıyor.
PETER STÖGER *
» peter.stoeger@uibk.ac.at
hem teolojik hem de pedagojik açıdan değer-lendirmesi için farklı disiplinlerden bir Bilim-sel Danışman Kurulu kurduğu ve denetlediği kitaplarda dikkat çekici bazı noktalara değin-mekte fayda var. Müslümanlar Avusturya’da en güçlü dinî azınlık konumundalar. Hatta birkaç yıl önce yapılan bir araştırmaya göre istatistiksel olarak Protestanları geçtiler. Bu tarz bir azınlık pozis-yonu yaşamı da diyalog pedagojisi açısından kitaplara yansımaktadır. Meselenin Müslü-manlar açısından önemi ise, onların vatanları olan Avusturya ve inançları noktasında Avru-pa’da birleşmeleri ve dışlanmamalarıdır. Hristiyan din dersi kitaplarıyla bu çalışma arasında, dinlerin kendi aralarındaki farklılık-lar haricinde büyük farklılık olduğunu söyle-mek zor. Din kitaplarını birbirlerine bu kadar benzeten, her şeyden önce çocuklara uygunluk açısından uyulması gereken didaktik kuralları ve görselliği gelişim psikolojisine uygun olarak gerçekleştirme çabasıdır. “İslam Ders Saati” çalışmasında Hristiyan ders kitaplarının aksine kutsal ve ilahî varlıkların resmedilmiyor oluşu, dinî pedagojik ikonoloji bağlamında gayet an-laşılır bir durum. İslam din dersi kitaplarında alışık olduğumuz üzere kaligrafk ögeler çok daha fazla ön planda; bu da din ve sanat tarihi açısından değerlendirildiğinde oldukça makul. Avusturya ve Almanya’daki Müslümanların teolojik anlayışlarında bir dönüşüm olup ol-madığı ve bu dönüşümün okul kitaplarındaki tezahürü sorusuna verilecek olan cevap, tefsir
Perspektif 231/2014
Sosyal medyada Martin Schulz söyleşisi dikkati-mi çekince dergiyi okuma imkânı buldum. Şim-diye kadar Türkçe yapılmış en kapsamlı Avrupa Parlamentosu dosyası herhalde Perspektif tara-fından yayımlanmış. AB’ye girme müzakereleri yapan Türkiye’de AP Seçimleri gündemde değil-ken, Türkçe konuşan seçmeni oy kullanmak ko-nusunda cesaretlendirmenizi tebrik ediyorum. Bilal Yavuz, Amsterdam
n Karar Vakti
Avrupa Parlamentosu Seçimleri 2014
MAYIS 2014 | YIL 20 | NR./SAYI 231 AYLIK HABER-YORUM DERGISI
“Farklılıklara sahip bir toplumda yaşadığımızı kabul etmemiz ve birbirimizin farklılığına saygı duymamız gerekiyor.” s. 32
APSeçimleri AlmanyaListeBaşı Adayları İleSöyleşi
s. 36
Mısır‘daTrajediye Dönüşen İdam Kararları
s. 48
Opsiyon Tartışmasında Aşılamayan Argümanlar
Müslümanlar siyasi temsilcilerini belirleme konusunda çaba gös-termedikçe, CDU/CSU siyasetçi-lerinin akıllarına, ülkelerinde 3 milyon Türk yaşamasına rağmen, Türk ismi olarak “Abida” gibi bir isim gelmeye devam edecek. Tho-mas Stroll bence argümanlarının yanlışlığı sebebiyle değil ama, şimdiye kadar hiçbir Türkle ta-nışmamış olması sebebiyle utan-malı.
Meryem Aydın, Bremen
Avrupa Parlamentosu Seçimleri
Anlayamadığım nokta, neden ısrarla “Avrupa” deyip duruyor-
Avusturya’da İslam Ders Saati
Çocuklarımıza dinlerini öğrene-bilecekleri kitaplar sunabilmek bizim için çok büyük bir sorun. Hem içinde yaşadıkları toplum tarafından kabul görebilmek için dinlerini “yumuşatmaları-nı” istemiyorum, hem de aşırı fikirlere kapılma ihtimalleri beni korkutuyor. “İslam Ders Saati” ile ilgili yazıyı bu nedenle ilgiy-le okudum. Almanya’da olmama rağmen, Avusturya’da yayımla-nacak bu kitapların beşincisini heyecanla bekliyorum.
Gülfer Erkul, Hannover
sunuz? Eğer burada yaşayan 20 milyon Müslüman’a rağmen Av-rupa politikalarında Müslüman-lar ciddiye alınmıyorsa, bu zaten Müslümanların benimsenmediği anlamına geliyor. Bana kalırsa onlar bizi görmezden geliyorsa, bu onların kaybı.
Mehmet Yalın, Belçika
“Daha Güzel Bir Avrupa’nın Adımını Beraber Atabiliriz.”
Schulz, elbette Türkiye’nin AB’ye girme konusunda geldiği ülke olan Almanya’dan farklı şeyler düşünmez. Elbette herkesin her zaman söylediği, tipik sosyal de-mokrat cümlelerini de söyleye-cektir: “Farklılıklara saygı duya-lım, ırkçılıkla savaşalım, vs.”
Avrupa Komisyonu Başkanı olur-sa eğer Schulz’ün bu konulara dair çözümler sunabileceğini dü-şünmüyorum. Bana kalırsa Avru-pa, her türlü önleme ve yasalara rağmen Müslümanlara karşı ön yargıların önlenemediği bir birlik. Türkiye’nin AB üyeliğine bu kadar karşı çıkılmasının başka bir açık-laması yok.
Bünyamin Ertur, Paris
Avrupa’da Radikal Sağın Yükseliş Nedenleri
Avrupa genelinde faaliyet göste-ren aşırı sağ partilerin arasında Türkiye’deki Milliyetçi Hareket Partisi’ni görmek çok şaşırtıcı. Aşırı sağ bizden olunca pek far-kına varılmıyor olabilir; ama öte yandan ben MHP’nin, Fransa’daki Ulusal Cephe gibi diğer uluslara karşı nefreti körüklediğini dü-şünmüyorum.
Ali Yılmaz, Danimarka
15 MAY I S 2014 • SAY I 231 • PERSPEKT İ F
*Peter Stöger, Innsbruck Üniversitesi Eğitim Bilimleri Ensti- tüsünde öğretim üyesidir.
“İslam Ders Saati” serisinin beşinci kitabı hazırlık safhasında olup, gerekli inceleme ve izinler gerçekleştirildikten sonra müfredat kitabı olarak yayımlanacaktır.
konusunun bugün eskisiyle kıyaslanamayacak kadar daha fazla ciddiye alınıyor oluşudur. Bir inanç eğer ciddiye alınıyor ve postmodern bir çağda da mevcudiyetini sürdürmek, ilerideki zamanlara uzanan bir köprü hususiyetini ko-rumak istiyorsa, o zaman kaynaklara eleştirel yaklaşan sorulardan kaçınmamalıdır. Tefsir, ki-şinin inanca gözlerini açması ve o inanç içinde yetişmesi için gereken şartlardan bir tanesidir. “İslam Ders Saati” isimli eserler de tam olarak buna teşvik etmekte; Müslüman öğrencilerin dinlerini öz güvenli bir şekilde öğrenirken, bu bilgileri yaşadıkları toplumdaki diğer din men-suplarıyla paylaşmalarına hizmet etmektedir. Avusturya genelinde genel bir uzlaşı ve İslami camianın dışında da büyük bir kabul gören bu kitaplar aslında Avusturya’nın Din Pedagojisi tarihinde de bir dönüm noktası teş-kil ediyorlar. Bir din kitabı, hasat gibidir; bir derlemedir. Beşinci kitabı hazırlanan bu seri-de derlenen şey, kökleri sadece İber Yarıma-dası’nda, Türkiye’de, Bulgaristan ve Bosna’da değil aynı zamanda Avrupa’da olan İslam di-ninin kıymetli bir hasadıdır. Bu kökler hiç de yeni olmayan ve “ilk defa” da ortaya çıkmayan köklerdir; bu kökler sadece yeniden bulunmuş ve şimdi güçlenmektedir. Kitapların editörü olan Amena Shakir tarafından yayınlanan ve “Ostarrichislam” (Ostarichi, Avusturya için ül-kenin doğusunda kullanılan eski bir isimdir) is-mini taşıyan sergi kitabında da anlatıldığı gibi, görünmesiyle keşfedilmesi aynı âna rastlayan köklerdir bunlar.
Yeni oluşturulan bu kitap serisi Avrupa’da-ki bu eski/yeni kökleri beslemektedir. Bu seri, Avusturya’nın dinî eğitim kimliği için diyalog ve barış pedagojisi açısından dikkate değer bir okul projesidir. Kitap serisi genelde din öğreti-mi için bir zenginliktir ve önce bir dinin men-supları arasında, ardından diğer dindarlarla gerçekleşecek diyalog için de bağlantı imkân-ları sunmaktadır.
Müslümanlar Avusturya’da en güçlü dinî azınlık konumundalar. Bu tarz bir azınlık pozisyonu yaşa-mı da diyalog pedagojisi açısından kitaplara yansımaktadır.
Dosya/Söyleşi
32 PERSPEKT İ F • SAY I 231 • MAY I S 2014
“Daha Güzel Bir Avrupa’nın Adımını Beraber Atabiliriz.”
Avrupa Parlamentosu Başkanı ve aynı zamanda Avrupa Sosyal Demokrat-larının Avrupa Komisyonu Başkanlığı Seçimleri için liste başı adayı olanMartin Schulz, yaklaşan Avrupa Parlamentosu Seçimleri ve Avrupa’da değişmesi gereken noktalarla ilgili sorularımızı yanıtladı.
33 MAY I S 2014 • SAY I 231 • PERSPEKT İ F
Sayın Schulz, Mayıs ayında Avrupa Parlamen-tosu Seçimleri yapılacak. Sosyal Demokratlar, hangi temel konularla Avrupa Parlamentosun-daki muhafazakâr çoğunluğu sona erdirmeyi planlıyor?
Sosyalistler ve sosyal demokratlar olarak tarafsız ve katılımcı Avrupa politikası istiyo-ruz. Son beş yılda süregelen politikalar kıtanın sosyal dokusunu aşındırarak insanlar, bölge-ler ve ülkeler arasında bölünmelere yol açtı ve milyonlarca Avrupalı’ya acı ve kararsızlık ge-tirdi. Resesyondan en az sorumlu olanlar, reses-yondan en büyük zararı gördüler. Batan ban-kaları kurtarmak için gerekli olan milyarlarca Euro’nun, vergisini ödeyen vatandaşın cebin-den çıkmaması için gerekli ekonomik reform-ları yapmaya devam edeceğiz ve bu vatandaş-lara her sene bir trilyon Euro’ya mal olan vergi kaçakçılığı ve vergi dolandırıcılığına karşı Av-rupa çapında savaş açacağız. Parlamentoda sosyal demokrat komisyon başkanının da da-hil olduğu ilerlemeci bir çoğunluk tüm Avru-pa vatandaşlarının güvenini tekrar kazanmak ve onları, Avrupa’nın problemlerini çözmenin daha iyi bir Avrupa için kararlılıkla çalışmak-tan geçtiğine ikna etmek için çabalamaktadır. İnsanların güvenini tekrar kazanabilmek için atılması gereken ilk adım başta gençlerin-ki olmak üzere istihdamı ivedilikle arttırmak olmalıdır. Büyümeyi devam ettirmek ve tüm vatandaşların ekonomiye katkısını sağlamak ana hedefimiz olacaktır. Avrupa genelinde üzerinde uzlaşılacak bir asgari ücret sunarak her çalışan bireyin rahatça geçinebilmesi sağ-lanmalıdır. Bu seçimler ayrı bir öneme sahiptir. Verdi-ğiniz oyla sadece Avrupa Parlamentosundaki temsilcinizi değil, AB’nin politik yönünü de belirleyecek olan Avrupa Komisyonunun Baş-kanını da seçebilirsiniz.
1979’daki ilk Avrupa Seçimlerinde katılım oranı yüzde 63’tü. Son üç seçimlerde ise katılım oranı sadece yüzde 45 civarındaydı. Bu gelişme-yi nasıl yorumluyorsunuz; seçmenlere Avrupa siyaseti yanlış mı anlatıldı sizce?
2009’daki büyük krizin ortalarında Avrupalı
seçmenler oylarının birşeyleri değiştirebilece-ğine inanmadılar. Öyle ki eğer oy vermeyen ke-sim parlamentoda aynı oranda temsil edilebil-seydi, büyük bir çoğunluğa sahip olabilirlerdi! Bu konuda seçmenin pek suçu yok. İnsan-lar şeffaf ve anlaşılabilir olan ve ayrıca olumlu bir değişiklik yapacağına inandıkları kurum-lara yönelirler. İnsanları oy kullanmaya teşvik etmek için Avrupa Parlamentosunun bu stan-dartları karşılamasını sağlamalıyız. İnsanları oy vermekten alıkoyan başka bir sebep de Av-rupa Parlamentosunun, Avrupa insanının ve kültürünün çeşitliliğini yansıtmadığı düşün-cesidir. Sosyal Demokratlar, üyeleri ve adayları farklı farklı kültürlerden olan ve temsil kabili-yeti yüksek bir partidir. Bu yüzden Avrupa seç-meni için en iyi seçim olduğumuza inanıyoruz. Avrupa tarihinde ilk defa Avrupa Komis-yonunun bir sonraki başkanının, yani Avrupa Birliğinin başının kim olacağını vatandaşlar belirleyecek. Bu muazzam bir fırsat ve gittik-çe azalan katılım oranlarının değişeceğinden ümitvar olmamın sebeplerinden birisi de bu. Avrupa partilerinin ve adaylarının prensipleri ve idealleri, seçmenin sınamasına tabi tutulu-yor ve ben özellikle sonuçları görmek için sa-bırsızlanıyorum. En önemlisi de Avrupalılara güveniyorum.
Almanya Federal Anayasa Mahkemesi Şu-bat ayında Avrupa Parlamentosu Seçimleri için yüzde 3’lük barajı iptal etti. Bu karar özellikle de sağ kanat popülist partilerin işine yaradı. Araştırmalar da sağ kesimin parlamentoda bu seçimlerden güçlenerek çıkacağını ortaya koyu-yor. Avrupa, bu anlamda ne ile karşı karşıya?
Yüzde üç barajının kaldırılmasının benim gözümde olumlu bir yanı oldu, bu karar Avru-pa’daki seçimlerin daha da hararetli tartışıl-masına sebep oldu. Umarım bu kararla aşırı uç partilere kapı açılmaz; fakat bunun gerçekleş-me riski de mevcut. Bu yüzden tüm demokratik güçleri harekete geçirerek mümkün olduğunca çok destekçimizi sandığa çekmeliyiz. Elbette aşırı partilerin demokratik sürece yapabilecekleri etkiden endişeliyim. Bazı Av-rupa vatandaşlarının neden kırgın olduğunu anlıyor ve üzüntülerini paylaşıyorum. Fakat
Gündem
PERSPEKT İ F • SAY I 231 • MAY I S 2014 20
Uzun tartışmaların ardındanVatandaşlık Yasa-sının Opsiyon Modeli üzerinde mutabakata varıl-dı. Hazırlanan yasa taslağına göre Almanya’da en az sekiz yıl yaşamış, en az 6 yıl okula gitmiş veya Almanya’da herhangi bir okuldan mezun olan ya da meslek eğitimini tamamlamış olan gençler bu yasadan faydalanabilecek. SPD bu yeni düzenle-meyi övgüyle karşılayarak bu adımın, Alman Va-tandaşlık Yasasının liberalleşmesi adına büyük bir adım olduğunu belirtti. Birlik partileri CDU/ CSU, daha önce pek de niyetli görünmedikleri bu uzlaşmayı güzel bir çözüm olarak göstermeye ça-balıyorlar. Muhalefet partileri ise, SPD’nin, seçim vaadi olan çifte vatandaşlık sözünü yerine getir-mediğini belirtiyor ve kabinenin çıkarmak istediği yasayı, vatandaşları birinci ve ikinci sınıf olarak ayırdığı için ayrılıkçı olarak nitelendiriyorlar. Bu yeni düzenlemeyi daha iyi anlamak için çifte pasaport karşıtı olanların argümanlarını ta-rihsel olarak incelemek gerekir. Çifte vatandaşlık üzerine anlaşmazlıklar 1998 yılına kadar dayanı-yor. O dönem Başbakan Gerhard Schröder (SPD), Helmut Kohl’dan (CDU) görevi devralarak 16 yıllık sarı-siyah iktidar çoğunluğuna bir son vermişti. Schröder Hükümeti vatandaşlığa geçiş oranını arttırmak amacıyla çifte vatandaşlığı yürürlüğe sokmak istedi. Bu düşünce CDU tarafından bü-yük bir dirençle karşılandı. CDU’dan Wolfgang Schäuble ve CSU’dan Edmund Stoiber’in başlat-tığı “Entegrasyona Evet, Çifte Vatandaşlığa Hayır” kampanyasıyla büyük bir tartışma başladı. Al-manya genelinde açılan bilgilendirme stantları ile çifte vatandaşlığa karşı beş milyon imza toplandı.
Opsiyon Tartışmasında Aşılamayan Argümanlar
KAMIL MIZANOĞLU
Federal Kabine uzun bir git-gelin ardından Vatandaşlık Yasasının Opsiyon Mo-delinde bir değişiklikliğe gitti. Bu düzenlemeyle 2000 yılından sonra Almanya’da doğmuş olangençler, eğer Almanya’dabüyümüşlerseanne-babalarınınvatan-daşlığı ile Alman vatandaşlığı arasında seçimyapmak zorunda kalmayacaklar.
Çifte pasaport karşıtlarının ana argümanlarından ilki, yabancı pasaportu olan kişinin entegrasyon için istekli olmayacağı; ikincisi ise bu durumun kişilerin ülkeye bağlılığını zayıflatacağı düşün-cesiydi. FDP’nin önerisi üzerine SPD ve Yeşiller, çifte pasaport karşıtları CDU ve CSU ile uzlaştı ve ardından şu ana kadar geçerli olan, Almanya’da doğan çocukların 18 ila 23 yaş arası anne babala-rının vatandaşlığı ya da Alman vatandaşlığından birini seçmelerini gerektiren yasal düzenleme or-taya çıktı. Böylece birlik partilerinin “entegrasyon ve bağlılık sorunu” argümanları geçerli olmaya devam edecekti. Yıllarca bu iki argüman büyük öl-çüde silikleşse de CDU ve CSU geri adımatmadılar. Bu tartışmada esas mevzunun “Türkler” ve belli kalıp yargılar olduğunu aşağıdaki örnek daha iyi açıklamaktadır: 12 Mart 2014 tarihinde Opsiyon Modelini kal-dırmak için yapılan parlamento görüşmesinde CDU’lu milletvekili Thomas Stroll tüm konuş-masında “Türkler” üzerinden örnekler vererek şunları söyledi: “Abida, Almanya’da doğuyor ve doğumundan kısa bir süre sonra, babası kızının bu bozuk ülkede yaşamasını istemediğinden onu Türkiye’ye götürüyor. Anadolu’daki büyükanne ve büyükbabasına götürülüyor ve burada Kur’an kur-suna gönderiliyor. 15 yaşında iken, hayatında hiç görmediği bir adamla evlendiriliyor. Hiç Almanca konuşamıyor, Almanya’yı hayatında görmemiş ve Almanya ile hiç ama hiçbir bağı yok. Başarılı en-tegrasyon diye adlandırdığımız şey bu değil. Her hâlükârda bu tür kişileri asla ve asla Alman vatan-daşlığı ile onore etmek istemiyoruz.”
Konuşmanın bu kısmında CDU/CSU grubu sı-ralarından alkış sesleri yükseldi. Türk ismi olarak “Abida”gibi anlamsız bir kelimenin kullanıldığı bu örnekten yola çıkarak, SPD ile CDU/CSU arasında yapılanOpsiyon uzlaşmasının ilerici bir adımolup olmadığını anlayabiliriz. Bir de şöyle bir örneğe göz atalım: “Abida” Al-manya’da büyümediği için birçok kişi, onun Al-man vatandaşlığından vazgeçmesi gerektiğini dü-şünüyor. Aslında yeni düzenlemeden sonra da iki vatandaşlıktan birini seçmesi gerekiyor. Eğer Türk vatandaşlığını tercih ederse koalisyonun enteg-rasyon ve bağlılık argümanları etkili oldu demek-tir. Fakat Alman vatandaşlığını seçerse, Birlik par-tilerinin ileri sürdüğü gibi “entegre olmamasına” ve Almanya’ya karşı bir bağlılığı bulunmamasına rağmen Alman olarak kalacaktır. “Türk Abida”nın doğumundan beri Türkiye’de hiç bulunmadığını, bir kelime bile Türkçe konuşamadığını ve Türkiye ile hiç bir bağının olmadığını farz edelim. Birlik partilerine göre bu durumda her şey yolundadır. Bu durumda ilk örneğin aksine Almanya’da do-ğup büyüdüğü için hayret verici bir şekilde Türk pasaportu alabilir. Bunun neye yarayacağına ise anlaşılan sadece Birlik partileri politikacıları karar verebilir. Bir de başka bir yerden bakalım: “Abida”nın Almanya’da doğup büyüdüğünü, Türk kültürünü en iyi şekilde öğrendiğini, düzenli olarak Türk ya-kınlarını ziyaret ettiğini ve anne-babasının anava-
tanına karşı duygusal bir bağ kurduğunu farz ede-lim.Türkiyeli bu kızınBirlik partilerininmantığına göre “entegre” olup olmadığı, durumdan duruma göre değişebilir. Başarılı bir öğrenci olabilir ya da okulu terk etmiş olabilir. Peki çifte pasaportuna rağmen Almanya’ya bağlı olabilir mi? Bu soru ko-lay cevaplanabilecek bir soru olarak gözükmüyor. Kesin olan tek şey, onun bu sorunsalda hiçbir za-man bağlılığı tartışılmayan bir İspanyol, Yunan ya da İtalyan’dan daha çok ya da az sadık olmadığıdır. “Abida” ve yasadan etkilenecek gençlerden yüzde 90’ına yakını için bu düzenleme büyük bir kazançtır. Zira bir önceki düzenlemenin aksine hem Alman, hem de Türk pasaportlarını muha-faza edebiliyorlar. Sorulması gereken soru ise şu: Neden sadece 2000 yılından sonra Almanya’da doğmuş olan gençler bu yasadan yararlanabiliyor? Mesela 70’li ya da 80’li yıllarda Almanya’da dün-yaya gelmiş ve büyümüş olan bir kişi ülkeye daha mı az bağlı? Bu insanların birden çok ülke vatan-daşlığına sahip olma haklarının ellerinden alın-masının, ortaya sunulan mesnetsiz argümanlar dışında elle tutulabilir bir dayanağı var mı? Çoğunlukla bahane bulma amaçlı üretilmiş “entegrasyon” ve şu ana kadar dayanağı olma-yan “bağlılık/sadakat” argümanlarının saçmalığı bu düzenlemeyle açıkça ortaya çıkıyor. Umulur ki gelecekte insanlar, vatandaşlık yasasının bu toz-lanmış ve çağ dışı argümanlardan daha sağlam te-mellere dayanması gerektiğini anlarlar.
This is a SEO version of camia. Click here to view full version
« Previous Page Table of Contents Next Page »