Page 13 - camia

This is a SEO version of camia. Click here to view full version

« Previous Page Table of Contents Next Page »

camia | 23 Mayıs 2014 Hayatın İçinden 13 |

Siz de fıkıh köşesinde cevaplandırılmasını istediğiniz soruları camia@igmg.org adresine gönderebilirsiniz.

Fıkıh Köşesi Âdâb-ı Muâşeret

Abdullah bin Ömer (r.a.) bir topluluk içerisinde otururken bir adam kendisine adım adım ilerler, insanlar bu adama mani olurlar. Abdullah bin Ömer “Adamı bıra-kın.”, der. Adam gelip, Abdullah’ın yanına oturur ve “Resûlullah’tan duyduğun bir şeyi bana haber ver.”, der. Abdullah bin Ömer “Resûlullah’ın şöyle buyurduğunu duydum: Müslüman diğer Müslümanların elinden ve dilinden zarar görmedikleri kimsedir. Muhacir de, Allah’ın yasakladığı şeyi terk edendir.” (Buhârî, İman, 5) Dinde kardeşini muhabbetle karşılamak, şüphesiz cemaatlerimizin sahip ol-ması gereken en temel özelliklerindendir ve imamlarımız tarafından hassasiyet ve titizlikle dikkate alınır, alınmalıdır. Cemaat kucaklayıcı olmalıdır; öyle ki, kimse ca-miye gitmekten çekinmesin, kendisini yabancı hissetmesin. Cemaate katılmanın önemine binaen, Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: “Şunu iyi bilin ki, Allah’ın (yardım) eli cemaat üzerindedir.” (Mecmau’z-Zevâid, 5/218)

Cami ve mescitler, Müslümanların toplanıp birlikte namaz kıldıkları, Kur’an oku-dukları, İslam’ı öğrendikleri, sohbet, sunum, ders, nasihat ve hasbihâl gibi birçok ibadeti eda ettikleri mekânlardır. Müminler camilerde buluşur, kardeşliklerini pe-kiştirir, birbirlerine Rableri’ni hatırlatır ve O’na hakkıyla kulluk etmek ve yaklaşmak için çaba sarf ederler. Allah’a kulluk edilmesi ve Müslümanların cem edilmesi gibi önemli gayeleri yerine getiren camiler için şükredilmeli elbette. Bu yazımızda cami ve cemaatin kıymetini bilme adına bazı kaideleri zikretmek istiyoruz.

Rabbimiz, Kur’ân-ı Kerîm’de “Ey Âdem oğulları, her mescide gidişinizde temiz ve güzel elbiselerinizi giyinin.” (A’râf suresi, 7:31) emrettiği gibi, Resûlullah Efendi-miz (s.a.v.) de temiz giyer ve güzel koku sürünürdü. O, Camiye doğru giderken şöyle dua ederdi: “Allah’ım, kalbimi, lisanımı, işittiklerimi ve gördüklerimi nurlandır. Arkamı, önümü, üzerimi, altımı nurlandır. Bana her hâlde nurlar ihsan eyle.” (Ebû Davûd, H. No: 1352) ve içeri girerken de “Kovulmuş şeytandan Azîm olan Allah’a, O’nun kerim vechine ve ezelî olan hükümranlığına sığınırım. Allah’a sonsuz hamd-ler, O’nun resulü Muhammed ve Ehl-i Beytine salât ve selamlar olsun. Yüce Rab-bim! Günahlarımı affet ve bana rahmetinin kapılarını aç. Senin adın ile gireceğim yere girdir beni.” (Buhârî, H. No: 2071) diye dua ederdi. Güzel ve temiz giyinerek, dua ile yola koyularak müminin kalbine, gittiği yerin ne kadar önemli bir mekân olduğunun bilinci de yerleşmiş oluyor.

Ayrıca mescitlerimize girerken ayakkabılarımızı doğrudan orada bulunan rafa kaldırılmamız gerekir. Bu, düzen ve tertibin bozulmaması ve başka kimselerin ra-hatsız olmaması için gereklidir. İçeri giren selam vermelidir; kimse yoksa da selam vermelidir. Mescitlere girildiğinde iki rekât Tahiyyetü’l-Mescid namazı kılmak da Resûlullah (sav)’in sünnetidir. (İbn Kesîr, Tefsir, 5, 106)

Mescide sağ ayakla girilir, önce Resûlullah (s.a.v.)’e salâtü selâmdan sonra, “Allahım, bizlere rahmet kapılarını aç.” (Allâhumme’ftah aleynâ ebvâbe rahmetik) diye dua edilir. Çıkarken de önce sol ayağı dışarıya atarak “Allahım, bize lütuf ve kereminin kapılarını aç.” (Allâhumme’ftah aleynâ ebvâbe fadlik) diye dua edilmelidir. Mescitlerde yüksek sesle konuşmak mekruhtur. Ancak vaiz, hatip ve öğrenci-lerine ders vermekte olan hoca sesini duyurmak için yükseltebilir. Namaz kılanlara zarar vermemek şartıyla Kur’ân-ı Kerîm okuyanların veya Allah’ı zikredenlerin ses-lerini yükseltmelerinde bir mahzur yoktur. Sonrasında müminin her yerde dikkate alması gereken âdâb-ı muâşeret kuralları geçerlidir. “Cemaat üç kişi olduğu vakit, ikisi üçüncü arkadaşlarını bırakıp da gizli konuşmasınlar.” (Buhârî, İstizan, 45) veya “(Mümin) kardeşinle münakaşa etme, onun hoşuna gitmeyecek şakalar yapma ve ona yerine getiremeyeceğin söz verme.“ (El-Câmiu’l Kebîr, 7/273, no: 1918) hadisleri örnek olarak sunulabilir.

Kur’ân-ı Kerîm’de, “Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe iman edenler imar ve ihya ederler.” (Tevbe suresi, 9:17) buyrulmaktadır. Bu cami veya mescidi inşa anlamına gelmekle birlikte, kişi orayı ibadetle, temiz tutarak, iyi ba-karak da ihya edebilir. Namaz kılınan bölümü temiz tutmak gayet kolaydır; fakat çoğu camide lavabo temizliğinin sağlanamadığı görülmektedir. Burada herkesin önemsemesi gereken bir temel kaide vardır: Herkes kendi yaptığını temizlese, her yer pırıl pırıl olur. Abdestten sonra ıslanmış olan yerler orada bulunan mendiller-le temizlenmelidir. Buraların temizliğine kendi evimizin temizliğine gösterdiğimiz özenden daha da çok özen gösterilmemiz gerekir. Kimse kendi yaptığını “Nasıl olsa başkası temizler.” diyerek geçiştirmemelidir; zira bu kul hakkına girer. Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) “Yumuşak huyluluktan mahrum kalan, hayırdan da mahrum kalır.” (Müslim, H. No: 6765) diye emretmektedir. Bizleri cami ve ce-maate daha sıkı bağlayacak olan şu sözler de ona aittir: “Müslümanların arasına karışarak onların eziyetlerine katlanan kimse, insanların arasına karışmayarak on-ların eziyetlerine katlanmayan Müslüman kimseden daha hayırlıdır.” (Tirmizî, H. No: 2431) veya “Kul, (din) kardeşinin yardımında olduğu müddetçe, Allah da o kulun yardımındadır.” (Müslim, H. No: 4867) Zikrettiğimiz hadislerde vurgulanan ahlakın pekiştirilmesi için en uygun mekânlar olan cami ve mescitleri her hâliyle büsbütün bir bağışlanma vesilesi olarak görmemiz gerekir.

Rabbimiz’in bizde görmek istediği ahlaka sahip olup, “Sizin en hayırlılarınız o (mümin) kimselerdir ki görüldükleri zaman Allah hatırlanır.” (İbn Mâce, H. No: 4109) hadisinde zikredilen vasıfara nail olma duasıyla.

Mescitlerde ayağın kıbleye doğru uzatılarak oturulmasında veya uyunma-sında bir sakınca var mıdır?

İslam dini; edep, terbiye, nizam ve intizam dinidir. Doğumdan ölüme, hayatın her safhasında, yemede içmede, giyimde kuşamda, bir yere girip çıkmada; kısa-cası her alanda bir Müslüman olarak korumamız ve hayatımızda tatbik etmemiz gereken edep kuralları vardır. Camilere girmenin, çıkmanın ve cami içinde bulun-manın da kendine has korunması gereken adap kuralları vardır. Camiye girerken, sağ ayakla girmek, çıkarken sol ayakla çıkmak; camiye girerken selam vermek ve “Allah’ım rahmet kapılarını bana aç.” diye; çıkarken de “Allah’ım fazl ve keremini is-tiyorum.” şeklinde dua etmek cami adabındandır. Camide oturmak, duruma göre yatmak ve uzanmak yasak değildir. Ancak yine de sere serpe uzanmak yerine, cami ve cemaat içinde olduğunu unutmayarak, tesettür kaidelerine dikkat etmek gerekir. Sahabe-i kiram, Efendimiz (s.a.v.)’in camide uzandığına dair haberleri bize aktarmışlardır. Bunlardan bir tanesi şudur:

Abdullah b. Zeyd (r.a) anlatıyor: “Allah’ın resulü (s.a.v.)’i mescit içinde ayağını ayağı üzerine atmış olduğu hâlde sırt üstü yatarken gördüm.” İmam Buhârî, Hz. Ömer ve Hz. Osman’ın da böyle yaptıklarını anlatır. Fakat Hafız İbn Hacer, “Onlar bunu istirahat zamanlarında yaparlardı; cemaatin içinde ise, kemal-i edep ve vakar içinde otururlardı.” demektedir. (Fethu’l Bârî, 2/223; Dâr-u Tayyibe)

Bizim örf ve geleneğimizde camilerde cemaatin yoğun olmadığı zamanlarda yatmak ve uyumak vardır. Ancak mümkün mertebe ayakların kıble istikametine denk gelmeyecek şekilde olmaması gerekir.

Saf tutuşlarda özellikle kadınların aynı hizada olmak konusunda özensiz ol-duğunu gözlemliyoruz. Namazda saf tutuş şekli açısından kadınlarla erkek-ler arasında bir fark var mıdır?

Cemaatle namaz kılarken saf bağlamak ve saf düzenine dikkat etmek son derece önemlidir. Bu noktada kadınla erkek arasında fark yoktur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), safarın tertibi ve düzeni hakkında birçok defa ashabını, onların şahsında da bizi uyarmıştır. “Safarınızı düzeltiniz; çünkü safarın düzgün olması, namazın tamam olmasındandır.” (Müslim, 1/324) “Ya safarınızı düzeltirsiniz, ya da Allah aranıza ihtilaf sokar.” (Fethu’l Bârî, 2/206-207) hadîs-i şeriferi bunlardan bazılarıdır. Hadislerin muhatabı hem erkekler hem de kadınlardır.

Safarın imamdan arka tarafa doğru oluşmasında ise tertip, önde erkekler, daha sonra erkek çocuklar, sonra kadınlar en sonda da kız çocuklar şeklinde sı-ralanmasıdır. Sadece kadınların oluşturduğu bir cemaatte ise yine ön saf daha faziletlidir.

Namazların farz oluşunda nasıl ki erkek kadın farkı yoksa, cemaatle namaz kılan kadınların safarı düzgün tutarak namaz kılmalarında da bir fark yoktur. Onlar da aynen erkeklerde olduğu gibi, safarı sık ve düz tutacaklar, aralarında boşluklar bı-rakmayacaklar, safarı, ileri geri durmak suretiyle gayri muntazam yapmayacaklardır. Tesbihat öncesi ve sonrası tespihlerin insanlara fırlatarak ulaştırılmasında bir mahzur var mıdır?

Namazların peşinden tesbih çekilmesi ve akabinde dua edilmesi namazlara ait menduplardandır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), şöyle buyurmak suretiyle bize bunu tavsiye buyurmuştur: “Kim her namazın peşinden otuz üç defa Allah’ı tes-bih eder (Sübhânallâh), otuz üç defa Allah’a hamd eder (Elhamdulillâh) ve otuz üç defa da Allah’ı tekbir eder (Allâhu Ekber), yüzü tamamlamak için de ‘Lâ ilâhe illallâhu vahdehu lâ şerike leh, lehülmülkü ve lehülhamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr’ derse, hata ve günahları deniz köpüğü kadar çok olsa bile bağışlanır.” (Müslim, Mesâcid, 146)

Namazlardan sonraki bu tesbih ve duanın bilhassa sayılarının tam olarak yeri-ne getirilmesi noktasında zaman içinde birçok değişiklikler olmuştur. Çok önceleri, yani İslam’ın ilk döneminde müezzinlerin cemaate şimdiki gibi tesbih çektirdiğine ve dua ettirdiğine dair bilgi yoktur. Normal olarak, farz namaz kılındıktan sonra kişinin imamla ilişkisi sona erer, nafile namaz kılacaksa tek başına kılar, tesbih çe-kecekse tek başına çeker. Bugün camilerimizdeki müezzinlerin tesbih çektirme uygulaması sonraki dönemlerde -özellikle Osmanlı döneminde- ve Türk bölgele-rinde cami adabına eklenmiştir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) zamanında tesbihler, parmakla, çekirdekle, taşla sayılarak yapılırdı. Resûlullah Efendimiz, bir kadının tesbihleri çekirdeklerle saydı-ğını görmüş, fakat men etmemiştir. Âlimler buradan tesbih kullanmanın caiz oldu-ğunu bildirmişlerdir. Çünkü sayının tam olmaması hâlinde su-i edep olacağı ifade edilmiştir. (İbn Âbidîn, 2/349, Şamil Yayınevi)

Camilerimizde bulunan tesbihler bu cevaz noktasından hareketle camilere ko-nulmuştur. Ancak bu tesbihlerin camileri tertipsiz, düzensiz ve pejmürde bir hâle getirmesi cami intizamına uygun değildir. Ayrıca hijyen açısından da problemlidir. Bir de ulu orta âdeta birer ok gibi cemaatin birbirlerine tesbihleri fırlatmaları hiç de hoş değildir. En güzeli, herkes tesbihini yanında taşımalı ve camiler bir bakıma görüntü kirliliğinden arındırılmalıdır. Ya da tesbihler caminin kamufeli bir yerinde muhafaza edilmelidir. Cemaate takdim edilecekse yine düzenli bir şekilde cemaate dağıtılmalıdır. Allah en iyisini bilir.

Sebahat Özcan M. Hulusi Ünye

Mecitlerdeki tavırlarımıza dair Mescit âdâbı

Page 13 - camia

This is a SEO version of camia. Click here to view full version

« Previous Page Table of Contents Next Page »