Page 23 - camia

This is a SEO version of camia. Click here to view full version

« Previous Page Table of Contents Next Page »

23 HAZ İ RAN 2014 • SAY I 232 • PERSPEKT İ F

Tıpkı diğer Avrupa ülkeleri gibi Alman toplu-mu da özünde farklı göç akımlarıyla şekillenmiş-tir. Göç olgusunda odak noktası olan grup, kendi-lerinden genellikle “yabancı” olarak bahsedilen, özellikle ayrımcılık ve ayrıştırmacı göçmenpoliti-kalarının hedef hâline gelmiş olan göçmenlerdir. Avrupa Birliği ülkelerinden gelen göçmenlerin aksine, üçüncü ülkeler denilen diğer ülkelerden gelen göçmenler, mülteciler ve burada yaşayan 3. nesil göçmenler toplumun farklı kesimlerince es-kiden olduğu gibi şimdi de ayrımcılık ve dışlama-ya maruz kalıyorlar. Yabancı oldukları her fırsatta yüzlerine vuruluyor ve entegre olmak istemeyen, paralel toplumda yaşayan “tipik yabancı vatan-daş” kalıbına sokuluyorlar.

Bu güncel ön yargıların ötesinde göz ardı edi-len göç faktörünü tarihsel olarak incelediğimiz zaman, farklı siyasi bilinç safhaları görürüz: “Misafr işçi safhası” olarak tanımlayabilece-ğimiz birinci safhada, göçmenler, sınırlı bir çalış-ma süresi olan işçiler olarak sınıfandırılıyordu. Aradan zaman geçtikten sonra, bu kısıtlı çalışma süresi, mesleki birikim elde etmiş işçilerini her sene yenileriyle değiştirmek istemeyen frmalar için problem teşkil etmeye başladı. Siyasi olarak istenmese de, 1960 yılları boyunca düzenli bir göç sistemi oluşturuldu. Bu da kamouoyunda kısa sü-rede merhametten doğan bir seferberlik başlattı. Yardım kuruluşları bu konularda uzmanlaşmaya başladılar. Buna paralel olarak “yabancı”lardaki sosyal ve psikolojik etkileri inceleyen misafr işçi araştırmaları ortaya çıktı.

1971’deki ilk ekonomik krizden sonra ise o zamana kadar gelmiş olan işçilerin ailelerini Al-manya’ya getirmeleri teşvik edilerek işçi alımı durduruldu. Kamuoyunda bu insanlar artık mi-safr işçi değil, hâlihazırda gelmiş olanların bir parçaları görüldü. Entegrasyon için geçerli olan “yerli normlar”, tam olarak tanımlanmamış, üstü kapalı olarak varsayılmıştı.

70’li yılların sonlarına doğru iş sahalarındaki kapanmalar ve işsizlikten dolayı misafr işçilerin konumu yine tartışma konusu hâline geldi ve “yabancı”ların yabancı oldukları için entegras-yonlarının çok zor olduğu dile getirilmeye baş-ladı. Kamuoyuna açık münazaralarda toplumun “yabancılığın” üstesinden ne kadar gelebileceği gibi sorular sıkça sorulur oldu.

90’lı yıllar boyunca tartışma Türk ve buna

bağlı olarak Müslüman toplum grupları üzerinde yoğunlaştı. Bu da Avrupa Birliği’nin şekillenme-sinin ardından üye ülkelerde göç sorununun hâl-ledilmesi gerektiği sonucunu doğurdu. Bu sebep-le Türkler ve Avrupa Birliği ülkelerinin dışından gelen göçmenler günlük hayatta mağdur edilen, politik olarak “yabancı problemi”ne indirgenen ikinci sınıf göçmen sınıfına itildiler. Etnik kimlik, etnisite veyaAlman kültürü ile kültürel ve düşün-sel farklar üzerine tartışmalar gittikçe artıyordu. Bu bağlamda iki kültür arasında kopukluk olduğu efsanesi ortaya çıktı ve bu efsanenin eğitim öğ-retim alanında kullanılması giderek olağan hâle geldi. “Yabancı problemi” gittikçe daha sık bir şe-kilde seçim kampanyalarında kullanılmaya baş-ladı. Muhafazakâr ve sağcı popülist partiler ırkçı sloganlarla oy toplamaya çalıştı. Almanya’nın bir göç ülkesi olmadığı yalanı klişe hâline geldi. Bu da çifte etnikleştirmeyle sonuçlandı: İlki yerli halk tarafından göçmenlere uygulanan yabancı etnikleştirme süreci; diğeri ise göçmenlerin ken-di kendilerini etnikleşmeleriydi.

“Getto” veya “paralel toplum” gibi terimler işte böyle bir konjonktürün ürünüdür.

Muhafazakâr ve sağ popülist politikacılar, bazı bölgelerin Türk veya Müslüman yerleşim bölgeleri olarak ayrıldığını ve halkın kendi şeh-rinde kendini güvende hissetmediği gibi konular-da insanları uyarmaktadırlar. Bu popülist politika tarzına bilim bile hizmet etmiştir. Özellikle 11 Eylül 2001’den sonra, insanların “çoğunluk top-lumuyla bağdaşmayan dinî farklılıklar”ı tekrar mercek altına alınmış ve İslam’a genel olarak ön yargı ile bakılır olmuştur.

21. yüzyılın başlangıcı ile beraber bir önceki gelişmelerin sonucu olarak niteleyebileceğimiz karşı hareketler iyice gün yüzüne çıkmıştır: Mi-safr işçilerin çocukları ve torunları –anne baba-ları ve büyükanne ve büyük babalarının tecrü-belerinden de yararlanarak- tamamen yeni bir kendini tanıma evresi geçirmişlerdir. Bu gençler ve gelecek olan yeni nesil sadece bir problem ola-rak görülmekten dolayı üzüntü duymaktadır.

Paralel ToplumTartışmalarında Mevcut Durum

Üçüncü ülkeler olarak adlandırılan ülkelerden gelen misafr işçi kuşağının çoğunluğu ve sonraki kuşaklar bugüne kadar Alman pasaportuna

Page 23 - camia

This is a SEO version of camia. Click here to view full version

« Previous Page Table of Contents Next Page »