This is a SEO version of camia. Click here to view full version
« Previous Page Table of Contents Next Page »29 HAZ İ RAN 2014 • SAY I 232 • PERSPEKT İ F
schule’ler (özürlü çocuklara özel okul), okullarda anadile getirilen kısıtlamalar, Avrupa’yı terk etmek için verilen teşvikler ve niceleri…
Bilinen gerçek şudur: Farklılıklara ayak uy-durmak, uymak zorunda olan için zordur. Birey-lerin veya grupların kendi çabalarıyla ürettikleri yapılanmaları ve çözümleri hukuki bir zemine oturtmak da zordur ve şüphesiz korkulara neden olabilmektedir. Avrupa’da korku algısına dönüşen paralel toplum kavramının tartışılmasının nedeni budur. Göçmenin, “kendi öz kültürünü geldiği ya-bancı coğrafyada yaşaması” şeklinde açıklanan “paralel yaşam”, esasen bir hak mıdır veya ne kadar
meşrudur sorusu da bu süreçte sıkça sorulmuştur. İnsanların doğduğu topraklardan uzakta ya-şayabilmesini meşrulaştıran küreselleşme dal-gasının yeni vatanlar yarattığı görülmektedir. Ancak bireyin, kendisini vatanındaymış gibi his-sedebilmesinin önemli unsurlarından biri de, kuş-kusuz kendi kültürünü yaşıyor olabilmesidir. Bi-rinci nesilde var olan, çocuklarının asimile olma ihtimali ve endişesi bu insanların yeni refeksler geliştirmelerini tabii kılmıştır. Koruma içgüdü-sü veya hassasiyeti ile açıklanabilecek bu durum, zamanla (sanal) gettolar ve paralel hayatlar oluş-masının nedeni sayılabilir.
Aslında üçüncü ve dördüncü kuşağın Alman
toplumunun beklentilerini karşılar duruma geldiği söylenebilir. Almanca konuşan, arkadaş çevresini Almanlardan oluşturan, üniversitelerde okuyan, müstakil olarak iş hayatına ve siyasal yaşama ka-tılan entelektüel bir jenerasyonun varlığından artık rahatlıkla söz edilebilir. Bu gelişmelere bakıldığın-da, Almanya’nın “uyum” konusundaki endişele-rinin yersiz olduğunu söylemek mümkün görün-mektedir.Aynı durum,Almanya dışındaAvrupa’nın diğer ülkeleri için de geçerlidir.
Türk toplumunun asimile olma endişesi ne ka-dar masum ise, Almanların (kendilerince) GDO’lu kültürlere tabii olma korkusunun da o kadar makul karşılanması gerekir. Bu bağlamda kadim dostluk-lara atfedilen değerin Almanlara da gösterilmesi gerekir: Yarenlik,“insan”olma vasfı taşıyan her ke-simlemümkündür. Paralel yaşamelbettemeşrudur ve “leitkultur”a (egemen kültüre) tabi olma anlamı ihtiva etmez. Uyum, anlaşabilmedir; anlaşabilme ise karşılıklı bir eylemdir.Artık vatanolarak addedi-len Almanya’nın aidiyet duygusuyla sarmalanması gerekmektedir. Ülkelerin oluşturmaya başladıkları yeni bloklaşmalar, teknolojik mutasyon ve değişen ülkelerarası komşuluk ilişkileri ulusları birlikte ya-şamaya, farklı kültürdeki bireyleri ise birbirlerini kabullenmeye zorlamaktadır.
Uyum kavramının masumiyetine gizlenerek diğer kültürlere norm ve değerlerin açık ya da giz-li bir şekilde veya zorla aktarılmasını, buna karşın kültürlerin içine kapanık, soyutlanmış bir şekilde kalmasını beklemek tekdüze bir dünyanın tasar-lanması yönündeki çabalardır. Kültürel farklılıkla-rın ortadan kaldırılması yerine farklılıklardan fay-dalanılma yoluna gidilmesi, yeni dünya düzeninin de bir gereğidir. Ancak başarılı bir uyumun neyi ifade ettiği konusunda henüz bir uzlaşıya varılmış olduğunu söylemek zor görünmektedir. Kesin olan, dâhil olunan toplumun kaynakları ve süreçleri üzerinde eşit söz sahibi olunmaksızın ve kültürel çoğulculuğa saygı gösterilmeksizin, uyumun sağ-lanamayacağıdır. Söz konusu bu makul ve barışçıl ortamların yaratılması “paralel yaşam”ı zaten an-lamsızlaştıracak ve bir korku fenomeni olmaktan çıkaracaktır.
*Uygulamalı iletişim, gazetecilik ve kültürlerarası iletişim alanlarında uzman olan Prof. Dr. Mustafa Yağbasan, Fırat Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.
This is a SEO version of camia. Click here to view full version
« Previous Page Table of Contents Next Page »