CUMA HUTBESİ

Ümmetine Düşkün Nebî

04 Eylül 2025 Rahle
Rahle

Değerli Müslümanlar!
Hamd, bizleri yoktan var eden, lütfuyla yaşatan, rahmetiyle bağışlayan âlemlerin Rabbine mahsustur. Salat ve selam, insanlığın iftihar vesilesi, varlığın özü, rahmetin en güzel tecellisi olan Sevgili Peygamberimiz Muhammed Mustafa’ya, ailesine, ashabına ve onun izinden yürüyen bütün müminlerin üzerine olsun. Rabbimiz, Habibini bizlere şöyle tanıtır: “Size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona ağır gelir; o size çok düşkündür, müminlere karşı şefkatli ve merhametlidir.”[1] Efendimiz ümmetine çok düşkündü. Ümmetinin sevinciyle sevinir, acısıyla hüzünlenirdi. Gecenin karanlığında ümmetinin affı için gözyaşlarıyla secdeye kapanır, gündüzün kavurucu sıcağında ümmetinin selameti için mücadele verirdi.

Sevgili Dostlar!
Sahabe-i kiram onun bize düşkünlüğünü, engin merhametini her hâlinde görür, her sözünde hissederdi. Çocuk yaşta Resûlullah (s.a.v.)’in hizmetine giren ve on yıl boyunca yanından ayrılmayan Enes b. Malik (r.a.), Efendimiz (s.a.v.)’i şöyle tarif ederdi: “Resûlullah (s.a.v.) sima ve huy bakımından insanların en güzeliydi. Ellerinden daha yumuşak bir ipeğe, kokusundan daha hoş bir rayihaya rastlamadım. Ona on yıl hizmet ettim; bana bir defa bile ‘öf’ demedi. Yaptığım bir şey için ‘Niye böyle yaptın?’ demediği gibi, yapmadığım bir şey sebebiyle de ‘Şöyle yapsaydın olmaz mıydı?’ buyurmadı.”[2] Yine Resûlullah’ın vakarını ve ümmetine olan düşkünlüğünü anlatanlardan biri de Hind b. Ebî Hâle’dir. O, Efendimizi şöyle tasvir etmişti: “İyiliği över, kötülüğü yererdi. Her işi itidal üzereydi. Müslümanları uyarmaktan geri durmazdı. Hakka asla tecavüz etmez, fakat hakkı da asla ihmal etmezdi.” Hicretten önce Allah Resulü (s.a.v.) Sakîf kabilesinin yaşadığı Taif’e gitmeye karar vermişti. Zeyd b. Hârise’yi de yanına almıştı.  Kabilenin ileri gelenlerini İslam’a davet etti. Onun çağrısını dinlemedikleri gibi, şehrin ayak takımını peşine takarak onu taşlatmışlardı. Atılan taşlarla ayakları kanlar içinde kalan Allah Resulü, bu zor anında Rabbine yönelmiş, Ona teslim olup rızasını talep etmiş ve “Allah’ım! Sakîf’e hidayet et.”[3] diye duada bulunmuştu. Efendimizin bizlere olan düşkünlüğü bir babanın evladına olan düşkünlüğü gibiydi. Bir hadîs-i şeriflerinde “Ben size bir babanın evladına öğrettiği gibi öğretiyorum.” buyurmuş, bir başka hadislerinde ise bizlere olan düşkünlüğünü “Benimle ümmetimin durumu (geceleyin) ateş yakan kimsenin hâline benzer. Böcekler ve kelebekler o ateşe düşmeye başlar. İşte ben de sizler ateşe girerken kuşaklarınızdan tutup engellemeye çalışıyorum.”[4] diye ifade etmişti.

Muhterem Kardeşlerim!
Ona ittiba edenler zilletin karanlığından izzetin aydınlığına yükseldiler. Onun terbiyesiyle cahiliyenin çirkinliklerinden kurtuldular. Onu örnek alanlar yeryüzüne nur saçıp, adalet ve merhameti hâkim kıldılar. Onun izinden yürüyenler kurtuluşa erdi; hayat reçetesini kalplerine nakşettiler. Böylece tarih boyunca onun nuru, ümmetin yolunu aydınlatan bir meşale oldu. Ama bugün ümmet-i Muhammed’in hâline baktığımızda yüreğimiz yanıyor. Bir yanda cehalet, bir yanda tefrika, bir yanda zulme uğrayan mazlumlar… Gazze’de çocuklar yetim, Suriye’de ocaklar yıkık, Doğu Türkistan’da Müslümanlar baskı altında, nice beldede kan ve gözyaşı var. Bir zamanlar Resûlullah’ın rahmetiyle cahiliye karanlığından kurtulan ümmet, bugün ne yazık ki yeniden dağınıklığın, zulmün ve cehaletin içine düşmüş durumda. Hâlbuki kurtuluş reçetemiz bellidir: Kur’an ve sünnet.

Efendimizin izini sürmek, onun yolunda yürümektir. O hâlde, geliniz, ümmetine düşkün bir peygamberin ümmeti olduğumuzu hatırlayalım. Merhametiyle, şefkatiyle, sabrıyla yolumuzu aydınlatan Efendimizin izinden yürüyelim. Onun sünnetine sarılalım, ümmetin derdiyle dertlenelim, mazlumların duasına omuz verelim. Rabbimiz bizleri, Efendimizin şefkatine layık kullarından eylesin. Gazze’de, Filistin’de, Doğu Türkistan’da ve yeryüzünün her köşesinde zulme uğrayan mazlum kardeşlerimize nusretini ihsan eylesin, dualarını kabul buyursun. Amin.

[1] Tevbe suresi, 9:128

[2] Buhârî, Savm, 53

[3] Tirmizî, Menâkıb, 73

[4] Müslim, Fedâil, 17

Hutbe-Türkçe

Hutbe-Almanca

Hutbe-İngilizce

Hutbe-Fransızca

Hutbe-Arapça

Hutbe-Hollandaca

PHP Code Snippets Powered By : XYZScripts.com