GENEL SEKRETERLİK

“Almanya’da İmam Eğitimi”

12 Şubat 2019

Perspektif Konuşmaları’nın dördüncü programında “Dinî Cemaatlerin Perspektifinden Almanya’da İmam Eğitimi” konusu üç büyük İslami cemaatin temsilcileri olan Burhan Kesici, Zekeriya Altuğ ve Nurhan Soykan katılımıyla ele alındı.

Alman İslam Konferansı ile tekrar gündeme gelen imamların eğitimi konusu Almanya’da İslami cemaatlerin kendi iç meselesi. Almanya’da mevcut kamusal tartışmada imam eğitimi “yeni” bir konuymuş gibi ele alınsa da Müslüman cemaatlerin imamların eğitimi ve istihdamı konusunda senelerdir kendilerine has farklı modelleri ve uygulamaları bulunuyor. 18 Ocak’ta gerçekleşen Perspektif Konuşmaları’nın dördüncü programına “Dinî Cemaatlerin Perspektifinden Almanya’da İmam Eğitimi“ meselesini konuşmak ve tartışmak üzere ülkedeki üç büyük İslami cemaatin temsilcileri katıldı. Almanya İslam Konseyi’ni temsilen konsey başkanı Burhan Kesici, Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ni temsilen Dış İlişkiler Müdürü Zekeriya Altuğ ve Müslüman Merkez Konseyi’ni temsilen konseyin başkan yardımcısı Nurhan Soykan konuşmada misafir olarak yer aldılar. Programda ideal imam modelinden imamların temel görev alanlarına, imam eğitiminden imamların finansmanına, kullanılacak dil sorunundan imamların eğitimi ve finansmanı konularında devletin ve dinî cemaatlerin istekleri ve çekinceleri gibi birçok konuya değinildi.

İmamların görev alanları ve temel görevleri

Almanya’da imamların görev alanının ve kendilerinde bulunması gereken kabiliyetlerin diğer Müslüman ülkelerdeki imamlar ile karşılaştırıldığında farklılık gösterdiğini söyleyen Altuğ, Almanya’ya Türkiye’den gelen imamların görev alanları ile ilgili yaşadıkları çeşitliliğin onların mesleki doyumuna katkı sağladığını söyledi. Almanya’da bir imamın görevinin sadece beş vakit namaz kıldırmak olmadığını, aynı zamanda dinî eğitim ve dinî alandaki bütün ihtiyaçların giderilmesini ve bu alandaki sorunların çözülmesini de içerdiğinden bahseden Altuğ, dolayısıyla yapılan işi “imamlık” değil “din hizmet görevlisi” olarak gördüklerini de belirtti.

Buna karşılık Kesici, imamların görev alanları ile ilgili caminin büyüklüğüne ve konumuna göre değişen farklı türden beklentiler olduğundan bahsetti. “Cemaatlerin dinî alanda olduğu gibi sosyal alanlarda da aktif olan imam beklentileri var. Bunların dışında devletin de imamlardan entegrasyona destek gibi farklı beklentileri mevcut.” diyen Kesici, cemiyetten cemiyete, camilerin bulunduğu konumdan konuma değişen aşırı donanımlı bir imam beklentisinin bazı sıkıntılara da neden olduğunu söyledi. Bu problemi çözmek adına harekete geçtiklerinden bahseden Kesici, “Biz imamların görev alanları ile ilgili bir çizelge çıkardık. Bunu zaman içinde tatbike sokmaya çalışıyoruz.” dedi.

Bir imamın kalitesini cemaatinin ihtiyaçlarını görmesine ve o ihtiyaçları gidermesine bağlayan Soykan, imamın niteliğinin camiye bağladığı cemaatle, yaptığı faaliyetlerle artacağını söyledi. Soykan, imamların yalnızca Müslümanlara değil gayrimüslimlere karşı da sorumluluklarının olduğunu söyledi: “Onlara karşı da sorumluluğumuz var. Gayrimüslimleri göz ardı etmemeliyiz. Sadece Türk ya da Müslüman topluluğuna bir cevap vererek değil, içinde bulunduğumuz topluma da bütünüyle sahip çıkabilmemiz lazım ve bu geleneksel anlamda imamlığı aşıyor. Fakat imamlarımız bunun farkında ve bu sorumluluğu yerine getirmeye çalışıyorlar.”

İmamların eğitimi

2006 yılından bu yana imam eğitimi için Uluslararası İlahiyat Programı (UİP) adı altında başlattıkları projeden bahseden Altuğ, kaliteli eğitim neredeyse insanların oraya gitmesinin çok doğal olduğundan bahsetti. Almanya’da imam eğitimine karşı olmadıklarının altını çizen Altuğ, özellikle bu program çerçevesinde iyi derecede Almanca bilen, dinini, dinin dilini, geleneğini de çok iyi bilen bir nesil yetiştiğinden bahsetti. “Bu nesillerle birlikte biz ileriye yönelik burada Almanya’da da imam eğitimini düşünüp geliştirebiliriz. Bu temel üzerine başka şeyler de inşa ederiz.” dedi.

İmam eğitimi kapsamında pratik ağırlıklı yürütülen İslami ilimler kursları ve imam hatip liselerinin varlığından söz eden Kesici, bu kurumların tecrübelerinden yola çıkarak yeni modellerin de gerçekleştirileceğinden bahsetti. Siyasetin ve kısmen Müslümanların da imam eğitiminin yurt dışında değil Almanya’da yapılmasını talep ettiğinden bahseden Kesici, imam eğitiminde kalite neredeyse oraya gidilmesi gerektiğini savundu. Eğitimin içeriğinin dünyanın hiçbir yerinde değişmeyeceğinden bahseden Kesici, Avrupa’da olacak olan imam eğitiminde sadece bazı ekstraların olması gerektiğini vurguladı. “Türkiye’ye kıyasla Almanya’daki bir imamdan beklenen sadece namaz kıldırması değil. Beklentiler farklı. İmamın burada farklı bir fonksiyonu var. Güncel tartışmalarda, entegrasyon konularında imamın yol gösterici konumu olsun isteniyor. Eğitim de bu ihtiyaçlara göre şekillenecektir.”

Merkez Konseyi’nde diğer dinî cemaatlerdeki gibi yerleşmiş bir imam eğitimi olmadığından söz eden Soykan, genellikle camilerinin mevcut durumda imamlarını köken ülkelerden getirdiklerinden ya da camilerde yetişmiş olanların gönüllü olarak imamlık görevini yerine getirdiklerinden bahsetti. Almanya’da İslam kültürünün gelişmesi açısından da imam eğitiminin Almanya’da yapılması gerektiğinden bahsetti. Soykan “Yine de bunun zorlayıcı olmaması gerektiği kanaatindeyim. Cemaatlerin köken ülkelerle köprüyü yıkmaması önemli. Ülkelerle sıkı çalışma ve dayanışma içinde olmamız lazım. Yurt dışından imamların getirilmemesi gibi kati yasaklara karşıyım. Tüm Müslümanların bilgilerinden yararlanmalıyız.” diye konuştu.

Teolojik dil ve kavramlar sorunu

İmam eğitimi meselesinde en önemli problemlerden biri dil ve kavramlar problemi. Belirli bir dinin taşıyıcısı olmuş olan Türkçe ve Arapça gibi diller, kavramsal açıdan da dini muhataba anlatmada olgunluk seviyesine ulaşmış durumda. Bununla birlikte Almanya’da imam eğitimi demek Almanca imam eğitimi demek. Konuyla ilgili olarak Kesici, dil problemine şöyle değindi: “Sosyolojik açıdan bir toplum göç ediyor, başka ülkeye geliyor ve artık bu ülkenin bir parçası oluyor, ama kültür ve lisan açısından farklılıklar var. Karşı taraf kendi standartlarını farklı dine mensup olan insanlara da uygulamaya çalışıyor. ‘Almanca konuşun, Almanca din eğitimi verin.’ gibi. Burada öngörülemeyen şey Almanca bir İslam kültürünün olmaması. Kur’ân-ı Kerîm çevirileri eksik, dinî kitaplar ve araştırmalar neredeyse yok, kavramlar üzerine tartışmalar hiç yok. Bu kültür gelişmediğinden dolayı dinî eğitimde Almanca ile anlaşamıyoruz. Öğrenciye ‘das Gebet’ dediğimizde namazı anlamıyor, bu kelimenin karşılığı öğrencide doğru değil. Burada bir lisanın gelişmesi ve tecrübe edilmesi gerekiyor. 15 sene içerisinde okullarda din eğitimi kapsamında bu alanda çok tecrübe kazandık ve boşluğu fark ettik. Biz okullarda sadece çocukları eğitiyoruz, camide bir imamın Almanca hutbe verebilmesi için belki 15 seneden uzun zamana ihtiyacı olacak. Bunun başlangıcını yapmamız gerek. Ama şunu da söylemeliyiz ki, bu zamanla oluşması gereken bir şey, bir süreç.”

Bu alanda hiç Almanca çalışma olmamasına itiraz eden Soykan zamanında Kur’an meal ve tefsir çalışmalarının olduğundan bahsetti. “Bu çalışmalar yapılmış. Yani hiç temelimiz yok diyemeyiz. Kavramlar tartışmasını gözümüzde fazla büyütmememiz gerek. Sıfırdan başlamayacağız. Bu sebeple bu çalışmalara ne kadar erken başlayabilirsek o kadar başarılı olabiliriz.” diyen Soykan, her Müslüman etnik grubun kendi dillerinde eğitim yapmaya devam etmesi durumunda tek tip kalacaklarına ve üçüncü ve dördüncü nesillere bu bağlamda cevap veremeyeceklerine de vurgu yaptı.

İmamların finansmanı meselesi

Almanya anayasasına göre devletin dinî personele maaş ödemesi kanunen mümkün değil. Almanya’da imamlar genelde cemaatler ya da köken ülkeler tarafından finanse ediliyor. Alman devletinin finansmana yönelik farklı alternatiflerde bulunması durumunda Soykan, dinî cemaatlerin bağımsızlığını koruması gerektiğinden yana: “Devlet tarafından finansal kaynak sağlanması imkânsız olduğu gibi, desteklenmemesi gereken de bir şey. Başka türlü çözümler bulunabilir mi? İslam din dersine giren öğretmenlerin yarı zamanlı imamlık yapması gibi bir öneri mevcuttu. Fakat hâlihazırda 8 saat çalışan bir imamın bu mesleğinin yanı sıra imamlık yapması pek sağlıklı gözükmüyor. Biz de bu konuda kesin bir çözüme ulaşabilmiş değiliz.”

Kesici ise finansman meselesini problem olarak görmüyor, cemaate izah edildiği durumda cemaatin imamın maaşını karşılayacak durumda olduğunu söylüyor: “Finansman açıdan camilerimizin bu bağlamda bir problemi olmadığını söyleyebiliriz. Çoğu camimiz şehirlerde ya da merkezlerde. Bu camiler kendi giderlerini karşılayacak durumda. Camilerimizde imamların maaşları ödenemeyecek olursa yardımlaşma temelinde farklı yöntemlerle bu problemlerin çözülebileceğini düşünüyorum.”

Altuğ ise aktüel tartışmaların tüm ağırlığı altında DİTİB’in kaldığından ve DİTİB’in mevcut sistemine ideolojik bir bakış açısıyla bakıldığından söz etti. Hâlihazırda Almanya’daki 900’den fazla caminin din görevlileri maaşının Türk devleti tarafından karşılandığını, burada bir değişim olacaksa da bunun bugünden yarına olamayacağını ifade etti.

Alman devletinin imamlara yönelik ilgisi ve cemaatler Alman İslam Konferansı’nda ilginin imamlara ve onların finansmanına yönelmiş olmasına anlam veremeyen Soykan, şu ifadelerde bulundu: “Çok büyük istekler var devlet tarafından ama neredeyse hiçbir çözüm önerisi yok. Maalesef bizimle de konuşulmadı. İçişleri Bakanlığı’nın 24 imam eğitelim gibi bir düşüncesi var, ama belki kendileri bile bilmiyordur ne şekilde olacağını.”

Devletin ilgisini siyasetin olaya müdahalesi olarak nitelendiren Altuğ ise konuşmasını şöyle sürdürdü: “Şu an Almanya’da yürüyen tartışma dış talep ile meydana gelmiş bir tartışma. Görünen o ki, yeni nesillerle birlikte ihtiyaçların değiştiği, Almanca bilmeyen, buradaki toplumun sosyalizasyonunu, kültürünü yeterince bilmeyen din görevlisi ya da imamın buradaki cemaate, topluma yeterince faydalı olamayacağı algısı mevcut. Bu makul bir gerekçe. Bunun yanı sıra, köken ülkelerden gelmiş yahut gelmekte olan imamların buradaki uyuma zararlı olduğu düşüncesi problemli. Bu şu demek: Geldiğin ülke ile bağların uyuma engel. İmamlar böylelikle problem olarak görülmeye başlanıyor. 10-15 sene evvel aynı tartışmalar Türkçe öğretmenleri için de yapılmıştı. Türkiye’den gelen öğretmenlerin sayısının azalması ile birlikte bu konu gündemden düştü. Şu an entegrasyon kavramı altında din görevlileri hedefte.”

PHP Code Snippets Powered By : XYZScripts.com