BASIN AÇIKLAMASI

“Saphir 5/6″ hakkında IGMG’nin değerlendirmesi

12 Haziran 2009

Daha 1984 yılında Eğitim Bakanları Konferansı’nda İslam din dersinin gerekli olduğu konusunda fikir birliğine varılmıştı. Buna rağmen henüz, Müslüman öğrenciler Anayasanın 7. madde 3. fıkrasının ön gördüğü şekilde din dersi hakkını elde edebilmiş değiller.

Şimdiye kadar bu konuda bir sonuç alınmamış olması, Almanyanın federal yapısı ve eyaletlerin beklentileri ile Anayasadaki düzenlemeler arasındaki ayrılığa dayanıyor.

Anayasanın öngördüğü, ancak uygulanmayan hususlar arasında bir taraftan dini cemaatlerin, İslam din derslerinin planlanma ve gerçekleştirme sürecine başından beri dâhil olması, devletin ise ancak bir kontrol fonkiyonunu icra etmesi konusu yer alıyor. Fakat, din bilgisi pilot projelerinin tasarlanması ve bu yönde hâlâ devam eden çabalar, şimdiye kadar İslami cemaatlerin katkısı olmadan gerçekleşti. Sürekli tekrarlanan iddiaya göre, güya, bu İslami cemaatler resmen tanınmış olmadıkları için anayasanın öngördüğü din dersini vermeye yetkili kabul edilemezler.

Tartışmanın diğer bir noktası ise dersin içeriği. İslam din dersinin Anayasanın da öngördüğü gibi inanç eksenli (“bekenntnisorientiert”) yapılması veya İslam hakkında bilgilendirme özelliğine sahip olup olmaması konularında, eyaletlerin hedefi ve İslami cemaatlerin beklentileri birbirine farklılık arzediyor.

II. Saphir 5/6 – Analiz ve Değerlendirme

Bu tartışmalar bağlamında, hazırlayanların çoğunluğunu Müslüman pedagogların oluşturduğu “Saphir 5/6″ adlı bir ders kitabı yayımlandı. Bu kitap, şimdiden bazı eyaletlerde hali hazırda yürütülen pilot projelerde ders kitabı olarak kullanılıyor. Kitabın 5. ve 6. sınıflarda okutulması planlanırken, diğer sınıflar için de kitaplar ve öğretmenler için ilgili rehberler de hazırlanmakta.

Kitabın kurgusu, kullandığı pedagojik yöntem ve öğretim yaklaşımına ilk bakış, yazarların uzman kişiler olduğunu gösteriyor.

Bu izlenim kitabın basımında kaliteli malzemenin kullanılması, fotoğraf ve çizimlerin çok olması ile desteklenirken, bu da ilk bakışta yayınevinin başarısı olarak görülebilir.

Zaten az sayıdaki İslam din dersi kitapları ile bu açıdan karşılaştırma yapıldığında başlangıçta olumlu olarak değerlendirilmeye müsait. Ancak daha yakından bakıldığında tasarım, Anayasa’da belirlenen amaçları gerçekleştirmekte eksik kaldığı ve Müslüman cemaatlerin kendilerini tanımlamaları ve İslami eğitimden amaçladıkları ile kısmen çelişen yapısı hemen göze çarpıyor.

Bunlar arasında ders kitabının, (1): inanç eksenli ve sadece İslam hakkında bilgi kitabı olma arasındaki çelişki; (2): Bu kitap, İslam din dersi kitabı olmasına rağmen farklılıklar ortaya konulmadan diğer dinleri de öğretiyor.

Kitabın konsepti ile ilgili bu hususlar, biryandan eyaletler ve federal yapının, diğer yandan Müslümanların talep ve yaklaşımlarını karşılayabilmenin ne kadar zor olduğunu gösteriyor. Bu ise özellikle kullanılan (3) fotoğraf ve resimlerde, (4) dil ve kavram kullanımında kendini açığa çıkarıyor.

1. İnanç eksenli olma ve sadece bilgilendirme farklılığı

Anayasanın 7. maddesinin gerçekleşmesi için din dersinin konusunun İslam olması hiçbir şekilde yeterli değil. Ders “inancın doğruluğu ve bu inanca bağlılığın öğretildiği bir şekilde” verilmelidir.

İslam’ın temel inançları bir inanç hakikatı olarak, yani inancın içeriği, var olan hakikatler olarak aktarılmalıdır. Din dersi, öğretmen tarafından o dine göre – mesafeli kalarak değil – verilir ve öğretmen neye inanılması gerektiğini talim eder. Bu bağlamda örneğin, İslam tarihinin ele alındığı ya da Müslüman bir ülkenin kültürünün tanıtıldığı veya Arapçanın öğretildiği İslam bilgisi dersi, hiçbir şekilde inanç eksenli din dersi değildir.

 

 

Bu açıklamalar ışığında Saphir 5/6 kitabı, Müslüman öğrencilere dinlerini, inanma bağlamında aktarma hedefi bakımından birçok yerde eksik kalıyor. Kitabın İslam bilgisini vermekle yetindiğini gösteren bir örnek, İslam’ın pratik boyutuna hiç değinmemesi. Namaz kılma yaşına erişmiş öğrenciler, bu kitabı okuduklarında, abdest ve namazı nasıl kılacakları konusunda kitaptan çok az şey öğrenebilme imkânına sahip. Kitapta, İslam’ın günlük hayatla ilgili çok önemli noktaları kısa ve genel hatları ile ele alınmış.

Örneğin, namazlar anlatılırken sadece, namazın farzlarının sayısı ifade edilmiş (s. 49, “Tanrı’nın telefon numarası”), abdest de farzlara indirgenmiş.

Kitabın konsepti ayrıca çocukları, namaz konusunda yeterince bilgi verilmeden, namaz kılmaktan dolayı ortaya çıkabilecek sorunlar üzerine düşünmeye yönlendiriyor.

Başka bir ifadeyle söylersek: Kitap, Müslüman öğrenciyi namaza yaklaştırmaktan öte, namazla ilgili “sorun”ları ve istisnai durumları Müslüman öğrencinin önüne koyuyor. (Krş. s. 50)

Ayrıca bu bağlamda, dua ile namaz arasında açık bir tanımlama getirilmeden ve her ikisinin farklılığına işaret edilmeden, konu hemen geçiliyor. Kitapta, namazın dış şekil ve şartlarının (farz veya sünnetleri) sadece yüzeysel olarak işlenip, genelde Allah’a ruhen yönelme ön planda tutuluyor. Namazın sadece ve son tahlilde Allah’ı tezekkür ve O’na ruhi bir bağlılık amacı taşıdığı da belirtilen kitap, bunun karşısında ibadetin şekli ve diğer farzların pek de anlamlı olmadığı izlenimini veriyor. (Krş. Bölüm 4, s. 42)

Cuma namazının anlatıldığı ve bu namazın diğer dinlerin hafta içindeki kutsal günleri ile karşılaştırıldığı 52. sayfadaki bölüm ise tamamen anlamından uzaklaştırılmış ve bilgiden yoksun bir bölüm. Kitabın dinler arası temel yaklaşımına uygun olarak, Yahudilerin Cumartesi günü, Hıristiyanların Pazar günü biraz açıklanırken, Cuma günü ile ilgili bilgilendirmeyi okuyunca, insan, bu günün Müslümanlar için sadece bir toplanma günü olduğu kanısına varabiliyor.

Cuma gününün ve Cuma namazının anlamı nedir, Müslümanlar bu günde niçin toplanırlar ve namazı nasıl kılarlar gibi önemli bilgilere hiç yer verilmemiş.

Kitabın konsepti sadece kullanılan dilde kendini belli etmiyor. Kitabın hiçbir yerinde İslami kitapların kullandığı “dinimiz”, “Peygamberimiz” veya ” (din) kardeşlerimiz” gibi tabirler kullanılmıyor.

2. Dinler arasılık

Kitabın içeriğinde dinler arası söylem önemli bir özellik mahiyetinde. Kitabın birçok yerinde İslam, değişik yollardan sadece biri gibi gösteriliyor ve dinler arasındaki sınırlar birbirine çok fazla karıştırılıyor. İslam’ı 5. ve 6. sınıflara anlatan bir din kitabı, öncelikle kendi İslami din anlayışından yola çıkmalı ve diğer dinlere yaklaşırken, bu dinlerin ortak yönleri ve farklılıklarını açıklarken de bu temelden hareket etmelidir. Kitabın yayıncılarından Harry Harun Behr’in belirttiği gibi, kitabın konseptinden yer alan, “İslam’a eleştirel yaklaşım” ancak bu temel üzerinden gerçekleştirilebilir.

Yani, yukarıda belirttiğimiz türden bir yaklaşımın, pedagojik olarak anlamlı bir şekilde İslam inancının öğretilmesinde ne kadar gerekli olduğu üzerinde durulmalıdır.

Birinci bölümde, diğer dinlerin şehadet ifadeleri İslam’ın Kelime-i Şehadeti ile beraber dile getiriliyor (s. 17). Ancak, diğer dinlerin şehadet ifadeleri tam olarak verilirken, İslam’ın Kelime-i Şehadeti Peygamberimiz Hz. Muhammed’e (sav) iman şartı yazılmadığı için de eksik kalıyor. Dikkat çekici olan ise, konunun başka yerlerde çokça ele alınmasına rağmen, çocuklar için hazırlanan bir İslam din dersi kitabında  özellikle bu bağlamda ihmal edilmiş olmasıdır.

Muhtemelen, kitabın dinler arasılık konseptinin hakkını vermeye yönelik olan bu yaklaşım, İslam’ın temel iman esaslarından birini şüpheli hale getiriyor.

Tam da bu bakış açısı, 167. sayfadaki resimde de kendini gösteriyor. Resmi yapan kişi, dinlerin ibadethanelerinin hepsini bir bina içinde göstermekle kalmıyor, dinlerin sembollerini de tek bir sembolde birleştiriyor. Ortak ibadethaneye “Pax” adının verilmesi de kitabın dinlerin arasındaki sınırları buharlaştıran  dinler arasılık yaklaşımını adeta resmediyor.

Çocukların yaşı ve okuma tecrübeleri ve ayrıca Kur’an ve İslam hakkındaki bilgileri dikkate alındığında, kitabın 119. sayfasındaki geleneksel İslami motiflerle süslenmiş Arapça yazıyla Kur’an ve İncil’den alıntıların yer aldığı resimler de çocuklarda, dinler arasında bu tür bir yakınlık olduğu algılamasına yol açabilir. Bu ise, söylediğimiz bağlamda amacını aşan ve yanıltıcı bir durumdur.

Buraya uygun olarak seçilmiş olan Kur’an ayeti (Nisa Suresi, 171: “Mesih, İsa, Meryem’in oğlu sadece Allah’ın elçisidir ve O’nun kelimesidir”), aslında Hıristiyanlık ile İslam arasındaki temel farklılığa işaret ederken, bu yansıtılış biçimi ile aradaki bu farklılık gölgeleniyor.

Din dersinin, özellikle de çoğulcu toplumumuz göz önüne alındığında, diğer dinleri tanıtması ve dinler arası benzerlilikleri ortaya koyması şüphesiz gereklidir. Fakat böylesi bir yaklaşım, diğer dinleri olduğu gibi anlatmaya, dinlerin birbirlerine bağlayan yönlerini göstermeye ve ortak toplumsal sorumluluk üstlenme amacına yönelik olmaldır.

3. Fotoğraf ve Resimler

Saphir 5/6 kitabı dikkatle incelendiğinde endişe verici ve uygun olmayan içerikler görmek mümkün. Özellikle bazı fotoğraf ve resimler hiç de uygun değil. Fotoğraf seçiminde dikkati çeken nokta, seçilen resimlerin, İslam ve Müslümanlarla bağlantılı olanların görüntüleri açısından genel anlamda olumsuz anlam ifade eden olmaları ve İslamla Müslümanlara karşı daha çok soğukluk ve iticiliğe neden olabilecek olan resimler olmalarıdır.

Dahası, resimler ve çizimler, yanıltıcı. İslam tasavvuru bağlamında belli içerikte yanlış çağrışımlar oluşturabilecek özellikte fotoğraf ve resimler var. Fotoğrafların kitapta yerleştirildikleri yerlerle bakıldığında ise, İslam konusundaki fotoğrafların, diğer dinlerle ilgili fotoğraflara oranla daha az ön planda oldukları ve daha da önemsiz bir anlam ifade edecek şekilde yerleştirildikleri tespiti yapılabilir. (Örnekler: s. 56, 113, 114, 169)

Örneğin Hicret (s. 78 ve devamı) konusuna ayrılan bölümdeki fotoğraf seçimi hiçte uygun değil. Hicret’in asıl sebebi dînî ve siyâsî baskı iken, fotoğraflarda zararsız ayrılık motiflerine yer verilmiş. Ki böyle bir anlatım, yanıltıcı ve hicretin anlamını örten bir yaklaşımdır.

Hazırlanan kitabın, İslam’ı öğretmeye yönelik bir din dersine uygunluğu konusundaki endişelerimizi 56, 58 ve 59. sayfalardaki, İslam düşüncesine hiç uymayan melek tasvirleri de pekiştiriyor. Çünkü bu resimler, büyük ölçüde Hıristiyanlığın izlerini taşıyor.

İslami kaynaklarda bu özellikler yer almadığından, bu şekilde çocuğa, geleneğinde yeri olmayan bir melek tasavvuru aktarılmış oluyor. Dolayısıyla, kitabın burasında, her dinin kendi melek tasavvuru birbirine karıştırılıyor.

Öte yandan kitapta Müslümanlar ve İslam’ın olumsuz çağrışımlarla bağlantılandırıldığı  örnekler de var: Okulu asan ve mağaza dedektifince yakalanan gencin adı Tarık’tır (s. 132); Allah, çocukların dövülmesine izin verir (s. 116); Sürekli şiddet eylemlerinde bulunan gencin adı Cemal’dır (s. 129); Başörtülü bir genç kız, erkek kardeşinin ailede daha iyi konumda olmasından şikayet eder (s. 162).

Burada sorulması gereken sorular şunlardır: Bunlar Almanya’da yaşayan Müslümanların içerisinde yaşadıkları gerçekler midir? Bunlar devamlı verilen basmakalıp önyargılar değil mi?

Olumsuz örnek ve klişelerin bu kadar sık kullanılarak çocukları bunlar üzerine tartışmaya teşvik etmek, uygunsuz tanımlamasından daha öte yargıları gerektiriyor. Öğrencilerin 11 ila 13 yaş arasında oldukları düşünülürse, bu kadar yoğun olumsuz örnekler arasında farkları göremeyecekleri rahatlıkla söylenebilir.

Dolayısıyla, İslam ve Müslümanlar hakkındaki bu klişeler daha sonra, asıl gerçekler olarak algılanmaya başlanacaktır.

Resimlerin kullanımında da – maksatlı veya maksatsız – bilinçaltına hitap eden bir etkileşim görülüyor. Kitapta biryandan geleneksel İslam anlayışı daha itici ve görünürde kamusal hayattan uzaklaştırılmış gösterilirken, diğer yandan öğrencilere “Almanya’da Müslümanlar” (159. ve sonraki sayfalar) adlı bölümde, alternatif bir İslam anlayışı arzediliyor. Örneğin, kitabın kendileri için hazırlandığı çocukların ailelerinin çoğunluğu için, Müslümanları temsil etmek adına uygun kişi olup olmadığı tartışmalı olan Lale Akgün (SPD’nin ‘İslam uzmanı’) model figür olarak tanıtılıyor.

Diğer bir örnek daha çarpıcı: Arap bir Hıristiyan olan, ancak Arap olduğundan dolayı muhtemelen Müslüman olduğu düşünülüp fotoğrafı konulan Dunja Hayali ile yayınevi büyük bir hata yapmış oluyor.

4. Dil ve kavramların kullanımı

Kitapta daha çok akademik çevrelerde tanınan ve kullanılan yeni bir yazım biçimi kullanılmış. Bu yazı biçimine örnek olarak, Kur’an kelimesinin, Q harfi ile yazılarak Qur’an şeklinde apostroflu geçmesini gösterebiliriz. Bu tür bir yazım şeklinin 5. ve 6. sınıftaki öğrenciler için gereksiz zorluk çıkarabileceği ortadadır. Hâlbuki “Koran” kelimesi Almanca’da yaygın bir kullanım alanına sahip.

“Zakariyya (as)” veya Zakarijja (as)” yerine “Sakariya”, “Zakât” veya “Zakâh” yerine “Saka” gibi alışılmamış yazım şekillerinin kullanılması da yanıltıcı. Anadillerinde İslami kavramlar ile tanışıklığı olan çocuklar, bu yazım şekilleri ile yeni bir yazım şekli öğrenmek zorunda kalacaklardır.

Dahası bu kavramlar, Türkçede z harfi ile yazılıp Almanca’ya da böyle geçtiğinden, bu çeşit kullanımın arkasında hangi düşüncenin yattığı ve bu yazım biçiminin faydasının ne olduğu anlaşılmıyor.

Bunun yanı sıra, Sünnet ve Hadis kavramları hakkındaki, örneğin sözlük bölümündeki (s. 188) açıklamalar da sorunlu açıklamalar. Burada, Müslümanlar için örneklik vasfı olan ve onu “severek” takip etmek istemelerinden dolayı, Sünnet’in “Muhammed’in alışkanlıkları” olarak nitelenmesi, kavramın anlamının tam kavranamadığını gösteriyor. Sayfa 50’de geçen diyalogda ise şöyle deniyor: “”¦.Allah sizin için kolaylık diler, zorluk dilemez. (2:185) İşte bu yol gösteriyor. Ancak bir sorun çıktığında nasıl karar vereceğinizi, Allah size bırakmış, kimsenin vicdan azabı çekmesine gerek yok.”

Burada da Sünnet’in önemsiz gösterilmesi gibi bir durum ortaya çıkıyor. Sanki, Peygamberin Sünnet’inin takip edilip edilmemesi arasında bir fark yokmuş gibi bir yaklaşım seziliyor. Hâlbuki, İslam’ın en temel kaynağından biri olan Sünnet, İslam teolojisinde yeri doldurulamaz bir değere sahiptir ki, böylece, hem dünyada hem de Almanya’da Müslümanların hayatlarında da yeri doldurulamaz bir değer bulur. Sünnet olmadan İslam’ın yaşanabiliyor olması düşünülemez.

III) Sonuç

Hiç süphesiz ki yazarlar, hem kitabın hazırlanmasında gösterdikleri çaba hem de yıllardır – bazı siyasi sebeplerden dolayı da olsa – ihmal edilen bir çalışmayı gerçeklestirdikleri için saygıyı hak ediyorlar.

Saphir 5/6 kitabı titiz bir şekilde hazırlanmış. Ancak kitabın, inanç eksenli ya da İslam hakkında bilgi vermeyi önceleyen konsept arasındaki çelişkiden dolayı – ki bu birçok noktada kendisini gösteriyor – inanç eksenli bir İslam din dersi için uygun değil.

Aynı şekilde, çarpıtılmış biçimde yansıtılan bir İslam din dersinin, İslam’ın pedagojik açıdan anlamlı bir şekilde öğretilmesini ne kadar gerçekleştireceği şüphelidir. Bilhassa bazı resim ve fotoğraflar ile Müslümanlar ve İslam’ın kısmen olumsuzluklarla ilişkilendirilmesi, İslam hakkında bilgi verme amaçlı bir din dersi için bile olsa, kitabın üzerinde yeniden çalışılmasına ihtiyaç var hükmünü vermemizi gerektiriyor.

PHP Code Snippets Powered By : XYZScripts.com